Skip to main content

İmran ve Meryem

  1. Kuran'daki İmran'ın soyu suresinde iki seçilmiş soydan bahsedilmekteydi. Biri İbrahim, diğeri İmran. 
  2. Tarihe ve eski ahite bakınca İbrahim'i gayet iyi tanıyoruz ama İmran denince karşımıza tek bir karakter çıkıyor. Musa'nın babası İmran. Peki kimdir bu İmran, ne yapmıştır, nasıl yaşamıştır, soyu neden seçilmiştir, net bir bilgimiz yok
  3. Bazı müfessirler der ki, "Hikaye çok başkadır" lütfen beklesinler...
  4. Tevrat'a göre tek seçilmiş soy İbrahim'e aittir. İsrailoğulları, seçilmiş kavimdir. Tanrı bile onların özel tanrısıdır. Hikaye kendi içinde tutarlıdır.
  5. İbranice metinlere baktığımız zaman, İbrahim'in yazılışı "Abram", İmran'ın yazılışı ise "Amram" olarak karşımıza çıkar. "Abram" ile "Amram" ın birbirine bu kadar benzemesi enteresandır.
  6. Münkirlerden bir kısmı der ki "Hz.Muhammed Abram ile Amram'ı karıştırmış olabilir"
  7. Müminler der ki "Böyle bir karıştırma söz konusu değildir, Abram'ın soyu seçilmiş olduğu halde Amram'ın soyu da seçilmiş olabilir"
  8. Amram'ın erkek çocukları Musa ve Harun idi. Musa'nın soyu çok güçlü değildi ama Harun'un soyunun güçlü olduğu söylenir. Seçilmiş soyun ikinci kez seçilmesi garip olsa da, Musa'yı da kapsayacak şekilde İmran'ın (Amram'ın) soyunun seçilmiş kabul edilmesi akla mantığa aykırı değildir.   
  9. Ancak ayetlerin devamında hem Tevrat hem İncil kokusu alınmaktadır.
  10. Münkirler der ki "Kuran öncekilerin masallarıdır (Bkz:Nahl/24) Bu masallar birbirine karışmıştır" Biz de bakacağız, masallar gerçekten birbirine mi karışmış?
  11. Tevrat'ın gerçek mi masal mı olduğu, değişmiş olup olmadığı, gerçek Tevrat'ın farklı olduğu gibi iddialar konumuz için önemli değildir. Bizim için önemli olan mesele, Kuran nazil olurken Mekke ve Medine'de hangi Tevrat nüshalarının bulunduğu ve Hz.Muhammed'in bu nüshalardan (veya masallardan) yararlanıp yararlanmadığıdır. Bu minvalde Hz.Musa'nın hikayesini anlatan iki Tevrat(Tora) nüshası vardır: "Çıkış ve Sayılar...
  12. Kuran'da Çıkış nüshaları ayrıntılı biçimde anlatıldığı halde, "Sayılar" nüshasından hiçbir kıssa (Karun kıssasını saymazsak -ki müminler saymazlar),  anlatılmamış, cümle içinde dahi kullanılmamıştır.
  13. Münkirlerin bir iddiası şudur ki "Tevrat nüshaları o dönemde bir bütün halinde olmadığı için Hz.Muhammed'in bu nüshayı ele geçiremediği, dolayısıyla iyi öğrenemediği görülmektedir. Yani Çıkış nüshası Hz.Muhammed'in elindeydi, Sayılar nüshası ise değildi"
  14. Müminler der ki "Bu tez, komplo teorisidir, gerçekte olan sadece bir tesadüftür"
  15. Bu iddianın konumuz ile ilgisi ise; Tevrat'ın ana kitapları içinde "İmran" ismine sadece "Sayılar" kitabında rastlamamızdır. "Çıkış" kitabında "İmran" ismine rastlamıyoruz.
  16. Her şeye rağmen biz İmran'ı soylu kabul edip Kuran'ı dinlemeye devam edelim ancak hikayedeki esas gariplikler işte bu noktada başlamaktadır.
  17. Hikayeye göre İmran'ın karısı hamile kalmış, erkek beklerken kız olmuş, adını da "Meryem" koymuştur. Bu Meryem de, İsa Mesih'i doğurmuştur.
  18. İmran adlı şahıs Musa ve Harun'un babası olduğuna göre eldeki veriler şöyle toparlanabilir "Demek ki, İsa'nın annesi Meryem, İmran'ın kızı olmakla beraber, Musa ve Harun'un da kızkardeşidir."
  19. Tahrim Suresi'nde de "Meryem binti İmran" yani "İmran kızı Meryem" tabiri kullanarak Meryem'in babasının adının İmran olduğunu bir kez daha doğrulamaktadır.
  20. Epistemolojik olarak, Tevrat'ta gerçekten de İmran'ın Meryem adında bir kızı bulunmaktadır. Harun ile Meryem de kardeştiler. Bu ismin Sayılar nüshasında oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı görülmektedir.
  21. Kuran'da hiç bahsedilmeyen hatta Hz.Muhammed'in elinde olmadığı iddia edilen Sayılar nüshasını şimdilik unutalım. Çıkış nüshası üzerinden devam edelim.
  22. Çıkış nüshasında, Meryem'in ismi tek bir yerde geçmektedir. "Harun'un kızkardeşi peygamber Meryem tef çaldı" (Bkz:15/20) Evet Meryem, hem Harun'un kızkardeşi, hem de peygamberdir.
  23. Kuran'da adı geçen ve hikayesi de anlatılan herkes için peygamber olabileceği iddia edilmiştir. (Zülkarneyn ve Lokman gibi) Meryem, Kuran'da adı verilerek anlatılan tek kadındır. Peygamber olabileceği iddiası desteklenmektedir.
  24. Hatta dahası da var. Meryem Suresi'nde Meryem için "Ey Harun'un kızkardeşi" diye bir hitap kullanılmış. (Bkz:19/28) Yani Çıkış nüshasında "Harun'un kızkardeşi peygamber Meryem" derken Kuran'da "Ey Harun'un kızkardeşi Meryem" demektedir. Her iki kitap (neredeyse bile değil) tamamen aynı hitabı kullanmış.
  25. Münkirler der ki "Muhammed, Çıkış nüshasındaki bu kalıbı aynen kopyalayıp yapıştırmıştır"
  26. Bazı müfessirler der ki, "Hikaye çok başkadır" lütfen beklesinler...
  27. Firavun gördüğü rüya gereğince İsrail çocuklarını öldürmeye karar verir. Çıkış nüshası der ki "Hayatı tehlikede olan Hz.Musa nehre bırakılır. Nehre bırakan kişi ablasıdır" Bu ablanın ismi nüshada yazmamaktadır. Ablası, daha sonra Musa'yı takip ederek, Mısır sarayına kadar girmesine de vesile olur. Kuran'da da hikaye tıpkı Çıkış nüshasındaki gibi anlatılmıştır. Ve aynı şekilde, ablanın ismi yazılmamıştır. (Bkz:28/7-13)
  28. Sayılar nüshasına baktığımızda Hz.Musa'ya yardımcı olan bu ablanın da Meryem olduğunu anlıyoruz ama biz yine de Sayılar nüshasını unutmaya devam edelim.
  29. Görüldüğü gibi, "seçilmiş soy" faslındaki ufak bir pürüz dışında, Çıkış nüshasındaki hikaye ile Kuran kitabındaki hikaye kendi içinde tutarlıdır ve mesele tek bir elden çıkmış gibidir.
  30. Ancak bu hikayeye başta müslüman müfessirler, daha sonra yahudiler, ondan sonra hristiyanlar ve tarih bilimi çok sert itiraz edeceklerdir.
  31. Evet Musa'nın kardeşi Meryem'dir. Evet, İsa'nın annesi de Meryem'dir. Ama bu Meryemler aynı kişi midir?
  32. Münkirler der ki "Muhammed bir kuyuya öyle bir taş atmıştır ki, bu kuyu bir girdaptır, kimse çıkaramaz"
  33. İşin ilginç yanı, müfessirler "Ey münkirler, hikaye çok bariz, neden anlamak istemiyorsunuz" dememektredirler. 1400 yıl boyunca hikayeyi çözdüğünü iddia eden her müfessirin tezini, başka bir müfessir çürütmektedir.
  34. Bu hikayenin aşağıda anlatacağım müslüman tefsirlerindeki en iyi felsefesi şudur "Hikaye çok karışık anlatılmış, isimler çok karışık, tarihler çok karışık, kardeşler çok karışık, hatta kitabın en bariz kelimeleri bile çok karışık ama hikayenin bu kadar kötü anlatılmış olması, hikayenin yalan olduğunu göstermez"
  35. İkinci en güçlü felsefi savunma ise müslüman olmayan ama müslümanlığa hristiyanlığın bir mezhebi gibi bakan Montgomery Watt'tan gelmiş "Kuran, başkalarının hikayelerindeki uyduruklukları konu dağılmasın diye kitaba aynen aktarabilir, bunda mahsur yoktur" Montgomery Watt'ın, Tevrat ve İncil sebebiyle uyduruk hikayelere alışkın olmasının muhtemel olduğunu da unutmamak gerekir.
  36. Her ne şekilde olursa olsun bir müslüman, dinini korumak istiyorsa kuyudaki o taşı çıkarmalıdır. Herkes kendi seçimini özgürce yapabilir. İtirazlara önce İslamiyet'in kendi cephesinden başlayalım.
  37. Konuyu detaylıca araştıran Kurtubi der ki "Meryem Suresi'ndeki hitabı gören Kab el Ahbar Harun ile Meryem'in kardeş olamayacağını söyledi. Bunun üzerine Hz.Ayşe "yalan söyledin" diye tepki verince. Kab şöyle dedi, "Ey müminlerin annesi, Resulullah daha iyi bilir ama benim bildiğim kadarıyla ikisinin arasında 600 yıl vardı"  Ayşe buna cevap vermedi. (Camiül Ahkam-27) Hatta aradaki farkın 600 yıl değil, 1200 ila 1800 yıl arası olduğu konusunda her dinde ve tarihte genel ittifak vardır.
  38. Kab el Ahbar müslüman olmadan önce bir Yahudi bilginiydi. O dönemde Yahudi ve Hristiyanların çok azı müslümanlığa geçmişti. Ehli kitap kökenli olmayan Hz.Ayşe'nin ve diğer tüm sahabilerin Harun ile Meryem'i kardeş sanmasının makul olduğunu yukarıdaki bilgiler eşliğinde görmüştük. Kurtubi'nin iddiası doğru ise Yahudi kökenli Kab'ın itirazı bu açıdan önemlidir.
  39. Münkirler der ki "Konuyu bilen birisi gelmiş, bunda bir gariplik var demiştir"
  40. Ancak hadislere göre itiraz eden ilk kişi Kab el Ahbar değildi. Tırmizi ve İbn Mace'nin iddiasına göre ilk itiraz Hristiyan kabilesi olan Necranlılar'dan gelmişti. Harun ile Meryem'in kardeş olamayacağı bilgisini Medine'ye Muğire bin Şube vasıtasıyla duyurmuşlardı. (Camiül Ahkam-27) Soru 1 : Kimdi bu Necranlılar...
  41. Başka bir hadiste Buhari ve Müslim'in iddialarına göre Hristiyan bir adam, müslüman olup peygamberin vahiy katipliğini yaptı. Bakara ve Ali İmran Surelerini okumuştu. "Muhammed'in söylediği şeyleri ben yazdım" diyerek memleketine kaçtı. Adamın boynu vurduruldu, Gömüldükten sonra cesedi her sabah toprağın dışına atılmış olarak bulundu.  (Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Münâfıkîn, 14)
  42. Kuran'ı yazan kişinin Hz.Muhammed mi Yüce Yaratıcı mı olduğu tartışılabilir, yapılan hareketin vahşet mi mucize mi olduğu da tartışılabilir ama Kuran'ı yazan kişinin (Hz.Muhammed veya Allah) öldürülmüş bir insan vücuduna olan öfkesinin geçmediği, intikam almaya devam ettiği ortak görüştür. Soru 2: Kimdi bu adam, Allah'ı veya Hz.Muhammed'i niye bu kadar öfkelendirdi
  43. Hristiyan vahiy katibinin hangi surelerin vahiy katipliğini yaptığı ve hangi sureleri kendisinin yazdığını iddia ettiği hadiste mevcut gibi görünüyor. "Bakara ve  Ali İmran Surelerini okumuştu" derken "yazdığı ayetleri müminlere okumuştu" diye anlamak daha doğru olur.  Zaten bu adam Ahzab, Fetih ya da başka bir sureyi yazdığını iddia edemez çünkü Hristiyan tarihi ile ilgili sureler bu surelerdir.
  44. Diyelim ki "Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği hadis doğru ve Hristiyan bu adam Ali İmran Suresi'ni yazdığını iddia etti" yahut diyelim ki "Ali İmran Suresi'nin yazımıyla bu adamın hiçbir ilgisi yoktur" Tercihimiz bir ayrıntıdan ibarettir ama esas Soru 3 : Neydi bu Ali İmran Suresi...
  45. Öyleyse biz de tefsir kitaplarından faydalanalım. Surenin geliş sebebi şöyle açıklanmıştır. Hicretin (en az) 4. yılıydı, Medine'de İsa ve Meryem ile ilgili sadece Meryem Suresi bulunmaktaydı. Harun ile Meryem yıllar öncesinden kardeş ilan edilmişti. Tüm Kuran'da hristiyanlığı kötüleyen tek bir ayet dahi bulunmamaktaydı. Bu ortamda, Necranlı Hristiyanlar davet üzerine bir heyet halinde Medine'ye geldiler.
  46. Ancak tartışmalar artık nasıl geliştiyse bir türlü anlaşamadılar, adamlar "gerekirse haraç veririz gene de müslümanlığa geçmeyiz" mantığıyla haraç vermeyi kabul ettiler ama müslüman olmadılar.
  47. Müminler der ki, "Necranlılar ile İsa'nın tanrı olup olmadığı tartışılmıştır"
  48. O konu da tartışılmış olabilir ama  gerek hadislerden gerek Necaşi'ye yapılan tebliğ metodundan gerekse gelen yeni ayetlerden anlıyoruz ki Meryem Suresi ve Hz.Meryem de gündem olmuştur.
  49. Hatta bir diğer önemli tartışma kaynağının "Mescid-i Aksa dururken, ne idüğü belirsiz putlarla dolu Kabe'ye mi tapacağız" sorusu olduğu görülüyor (Bkz:Ali İmran/95 ve 96)
  50. NECRANLILAR ile yapılan bu tebliğ ve münakaşalardan hemen sonra ALİ İMRAN Suresi'nin ilk 80 ayetinin nazil olduğu belirtilir. Yani Meryem'in babasının İmran olduğu ve İmran'ın seçilmiş bir soya sahip olduğu anlatılmıştır. Halbuki peygamber hikayeleri Mekke'de anlatılmıştı, Medine'de anlatılmıyordu. Daha önce hiç olmadığı halde, sürpriz bir biçimde İsa ve Meryem'in hikayesi YENİDEN VAHYEDİLİR. Görüldüğü gibi az önceki üç sorumuz "Necranlılar, Hristiyan vahiy katibi ve Ali İmran Suresi" tek bir rivayette birleşiyor.
  51. Münkirlerden bir senaryo der ki "Necranlılar, Meryem'in kütüğüyle ilgili itirazlarda bulundular. Yapılan tartışmalarda Hz.Muhammed'in meseleyi karıştırdığını anladılar. Haracı bile kabul ettiler ama yine de müslüman olmadılar. Bunun üzerine Hz.Muhammed hristiyan vahiy katibinden yardım aldı. Ancak adamın verdiği bilgiler sağlıksızdı. Ortaya geri dönülmez bir yol çıktı. Meryem'in babası diye öteki Meryem'in babası İmran, Kuran ayetlerine girmiş oldu. Zaten Harun ile de kardeş ilan edilmişti, yani Hz.Musa bir anda Hz.İsa'nın dayısı konumuna geldi. Hristiyan vahiy katibi de ya yanlış bilgi verdiği için korkudan yahut Muhammed'i kandırdığı için zevkten dört köşe olarak memleketine kaçtı. Kaçtığı yerde olanları anlatıyor, fitne yayıyordu. Hz.Muhammed'e büyük tuzak kurulmuştu. Hz.Muhammed, bu adama ne kadar öfkelense doğaldır"
  52. Bu senaryoya bir ekleme daha yaparsak, Hristiyan vahiy katibinin kabilesi Neccarlılar diye verilmiştir. Halbuki Neccarlılar, Hz.Muhammed'e en yakın Medine kabilesidir. İlk liderleri de Medine'ye İslam'ı getiren Esad bin Zurare'dir. Adamın kabilesi Neccarlılar değil de Necranlılar olabilir mi acaba?
  53. Başka bir senaryo da şudur "Arap geleneğinde bir kadının adını oğluna ya da babasına nispet etmeden kullanamazsınız. Eğer Meryem Suresi'nde Hz.Meryem'den bahsettiyseniz, muhtemelen babasının ismini de sahabeye öğretmiş olmalısınız.  Necranlılar ile münakaşa yapıldığı dönemde Meryem'in babasının ismi Kuran'da yazmasa bile sahabiler arasında ağızdan ağıza da olsa biliniyordu. Necranlılar ile yapılan münakaşalar sonucunda baba isminin yanlış olduğu ortaya çıktı. Hatta bu yanlışlıklar sahabe arasında bile kafa karışıklığına sebep oldu. Bazı sahabiler, hristiyanlarla konuştukça onlara hak veriyordu. (Bkz:Ali İmran/99-102) Hz.Muhammed geri adım atmadı, zor durumda olduğu her an gibi vahye sarıldı ve Meryem'in babasının adını netleştirdi, artık aksini söyleyen kafirdi"
  54. "Ne oldu bu Necranlılar'a" derseniz, haraç da onları kurtaramadı, kısa bir süre sonra Medineliler tarafından öldürüldüler ve sürüldüler.
  55. Müfessirler der ki "Senaryo böyle değildir" lütfen beklesinler. Şimdi de Yahudi ve Hristiyanların itiraz ve iddialarına bakalım
  56. Yahudilere göre İmran'ın üç çocuğu vardı. Musa, Harun ve Meryem... Bu üçlünün üçü de Yahudi Tarihi için çok önemli karakterlerdir. Musa'nın filmini çekiyorsanız, Meryem karakterine iyi para ödemelisiniz çünkü İsrail ordusunu motive eden, hatta gerektiğinde orduya bizzat liderlik eden önemli bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Daha çocukluğunda kardeşi Musa'nın hayatını kurtaran, onun saraya girmesini sağlayan, hatta annesini de sütanne olarak saraya sokan kişi de Meryem'dir. Asıl görevi ise Sina Çölü'nün geçildiği dönemdedir. Burada Musa'nın yardımcısı olarak görülür. Peygamberlik görevi esnasında Rab Tanrı'dan bizzat fırça yediği, bu sebeple hasta olduğu da anlatılır. Ordudaki önemini anlamak için şu ayete de bakmak gerekir. "Onun bir haftalık hastalığı süresince ordunun ilerlemesi durdu, Meryem iyileşene kadar hiçbir yere kımıldamadılar" Meryem, Sina Çölü'nü geçmeyi başaramamış ve yolda ölmüş ve gömülmüştür.
  57. Yahudiler der ki "Anlattığın Meryem, benim Meryem'im ise kardeşi Harun'dur doğru, babası İmran'dır doğru ama senin hikayen ile benim hikayemde benzer hiçbir yan yoktur. Bambaşka bir Meryem anlatmışsın"
  58. Hristiyanlar der ki, "Meryem'in ailesi pek tanınan bir aile değildir. Babasının adı Yoakim'dir. Meryem Suresi'nde Zekeriya ile başlayıp İsa ile biten hikaye, birkaç hata dışında bizim İncil'imize uyuyor. Ama Meryem'in bilinen bir kardeşi yoktur, babası İmran değildir, soyu da seçilmiş değildir"
  59. Münkirler der ki "Hz.Muhammed, iki farklı Meryem'i aynı Meryem sanmış, iki farklı hikayeyi birbirine harmanlamıştır" Biz de artık durumu açıklamak için müfessirlere söz verelim, önce Kuran ile başlayalım...
  60. Öncelikle Kuran'da anlatılan Meryem'in kimliği nettir. İsa'nın ve Hristiyanlığın annesi olduğu konusunda tüm İslam dünyasının ortak görüşü vardır.
  61. "Harun'un kızkardeşi Meryem" tabirini bir tarafa bırakırsak, Kuran'daki diğer bilgiler de Meryem'in tek çocuk olduğu algısı vermektedir. Yahudi geleneğinde doğacak olan ilk erkek çocuk mabede adanırdı. Kuran'a göre "İmran'ın karısı da karnındaki çocuğu mabede adar. ama çocuk kız olur. Çocuğun ismini kendisinin koyması babasının ölmüş olduğu algısı vermektedir. Babası öldüğü ve başka bir çocuğu olmadığı için çocuğu mabede adama ısrarından vazgeçmez" (Bkz:Ali İmran/35-36) Babası öldüğü için mabetteki vasisi Zekeriya olur. Örneğin İran patentli günümüzde çekilen en meşhur "Meryem" dizisinde de konu bu minvalde işlenmiştir.
  62. Buna rağmen labirentteki fare gibi her yol denenmiştir. İslam'ın ilk dönemlerinde Hristiyan tarihine yansımasa da Meryem'in meşhur bir ağabeyi olduğunu savunanlar vardı. Ama bu ağabeyin mabede neden adanmadığı ve kız olan ikinci çocuğun ısrarla mabede adandığını açıklamamışlardır.
  63. Ayrıca "Meryem'in zamanında yaşamış meşhur bir Harun vardı. Bu Harun ile Meryem arasında manevi ve sembolik bir kardeşlik ilan edilmiş olabilir" diyenler olmuştur. Ancak bu iddia mesnetsiz olduğu gibi, sembolik kardeşliğin hangi yoldan kurulduğu, Allah'ın kitabına neden konulduğu da anlaşılamamıştır.
  64. Az önceki iki iddia için en büyük sıkıntı ise Kuran'daki anlam bütünlüğüne verdiği büyük zarardır. Yani Kuran'da geçen Harun'un aslında Hz.Harun olmadığını iddia etmek, Kuran'daki diğer bütün isimleri de tartışmaya açmak demekti. Eğer bu Harun, Hz.Harun olmasaydı, muhakkak Kuran'da bunun kim olduğunun açık ve net belirtilmesi gerekirdi. Aksi halde "Muhammed peygamberlerin sonuncusudur" ayeti için günümüzde birisi çıkıp "O Muhammed daha gelmemiştir" derse bu felsefeye göre haksız çıkarılamaz. (Bu felsefe kendini peygamber ilan etme felsefesidir)
  65. Bu durumda Hz.Harun ile Hz.Meryem'i kardeş ilan etmek için bir yol bulmak veya icad etmek en mantıklı yoldur. Nitekim müfessirlerin çoğu (özellikle günümüzdekiler) da aynı yöntemi kullanmışlar. Hz.Harun ile Hz.Meryem'in nasıl kardeş olduğuna birazdan bakacağız ama başka bir sorunumuz daha var. İsa, Meryem binti İMRAN'ın oğlu değil, Meryem binti YOAKİM'in oğluydu. Bu sorunu da çözmek gerekiyordu.
  66. İşte bu noktada en kolay çözüm yöntemi Meryem'in babasının ismini değiştirmek olurdu. İlk dönem müfessirleri, Hristiyan tarihini reddederek baba ismini İmran olarak değiştirme yöntemini seçmişler. Hatta Taberi, Meryem'in babasını İmran ilan ederek yedi ceddini Hz.Davut'a kadar saymıştır. Yani bu durumda Ali İmran Suresi'ndeki İmran, hristiyan dünyasına transfer olmuştur.
  67. Ama burada can sıkıcı bir durum var. İncil'deki Meryem için değil Tevrat'taki Meryem için "Meryem binti İmran" diyorduk.  Yani müslümanların bu yeni iddiasına göre her iki Meryem de "Meryem binti İmran" dır. Allah'ın her iki kitabında adı ve soyadı aynı olan farklı birer kişi olduğu sonucu çıkmaktadır. Oldukça zor rastlanabilecek enteresan bir tesadüfü kabul etmek gerekir, hem de mesnetsiz ve ihtimaller üzerine kurulu...
  68. Bir başka can sıkıcı durum ise soydur. "Seçilmiş soy" dediğimizde Musa ve Harun'un soyu kastedildiğinde ciddi bir itiraz gelmiyordu. Ama Hz.Meryem'in babasını kastediyorsak itirazlar şiddetlenmektedir, zira ortada seçilmiş olabilecek bir soy yoktur. Hz.Meryem'in babasının ataları tartışmalı olmakla birlikte Hz.Meryem'in devam eden bir nesli de bilinmemektedir.
  69. Ancak can sıkıcı durumlar bununla da bitmez, daha ağırı vardır. Adı ve soyadı Meryem binti İmran olan bu iki kadının kardeşinin de Hz.Harun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Evet, her iki Meryem binti İmran aynı kişiyle kardeş... Bunlardan birisine öz kardeş, diğerine de sembolik kardeş dememiz gerekiyor.
  70. Bütün bunların can sıkıcı olmanın çok ötesinde olduğunu değerlendiren yakın dönem müfessirlerinden bazıları yeni bir yola girdiler. "Ali İmran suresindeki İmran, Musa'nın babası olarak kalmalıdır" dediler. Böylelikle aynı Harun'a kardeş olan iki tane Meryem binti İmran olmayacaktı. Her iki Meryem de hala aynı Harun'a kardeşti ama bu sorunu çözersek onu tevil etmek kolaylaşabilirdi. Ancak bu sorunu çözmek için aynı suredeki İmran ile İsa'nın arasını bir yerden ayırmak gerekiyordu. Zira kendi haline bırakırsak İsa, İmran'ın torunu oluyordu. 
  71. Kuran'da aynı surede ve arka arkaya geçen iki İmran'ın farklı kişiler olmayabileceği düşünüldüyse de çok tuhaf ve getirisi olmayan birşey olduğu kanaatine varıldı. Evet... Ardışık iki cümledeki İmran'ların farklı kişiler olup olmadığı düşünüldü. (Bkz: Mevdudi Tefsiri)
  72. Ama yine de İmran ile İsa'nın surede ayrılması gerekiyordu. İşbu noktada yakın dönem müfessirlerinden Muhammed Esed devreye girecekti.
  73. Ama öncesinde yarım bıraktığımız Hz.Harun ile Hz.Meryem'in nasıl kardeş olabileceği konusunu çözelim. Çünkü Muhammed Esed her iki sorunu çözmek için benzer yöntemler kullanıyor. Eskilerin fili odaya sokamadığını farkeden son dönem modernistleri de Esed'in yolunu desteklemektedir. (Mustafa Öztürk, Mustafa Akyol..gibi)
  74. "Ey Harun'un kızkardeşi" derken "Harun'un soykardeşi" "Harun'un huykardeşi" "Harun'un dinkardeşi" olma gibi metotlar düşünülmüştür. Hz.Meryem'in Harun ile nasıl bir huykardeşliği olabileceği pek anlaşılır değildir. Dinkardeşliği dersek, o dönemde başka bir dinden olan dahi yok, "Neden Harun" sorusu akla geliyor. "Bir hikmet aramayalım, öylesine" dersek bu sefer de, "Allah başka adam bulamadı mı bizim kafamızı karıştırdı, Meryemler birbirine karıştı" sorusu ortaya çıkıyor. Burada itiraza açık olmayan güçlü bir kardeşlik kurulması gerekiyor. İlerleyebileceğimiz en iyi yol soykardeşliği olabilirdi. 
  75. Soykardeşliği iddiası bir hadisle de destekleniyor. Yukarıda bahsettiğim hadiste Necranlılar'dan itiraz getiren Muğire bin Şube'ye Hz.Muhammed, soykardeşliğinin kastedildiği imasında bulunmuştur.
  76. Ancak soykardeşliğini yani Hz.Harun'u Hz.Meryem'in atası diye kurmak dahi kolay değildi çünkü Taberi kitabında Meryem'in atalarını Hz.Davut'a kadar saymıştı. Hz.Davut, Yehuda soyundan, Hz.Harun ise Levi soyundandı. (Levi ve Yehuda kardeştir, Yakup'un oğullarıdır) 
  77. Bunun için de bazı yöntemler denendi. Örneğin Hz.Meryem'in teyzesinin Harun soyundan olduğu İncil'de yazıyordu. O dönemde soy kütüğü çıkaranlar için oldukça gülünç bir bağlantı yöntemidir, soylar daima erkeklerden takip edilir ama zaten tefsir yapanlar bunu tek seçenek olarak vermemektedirler.
  78.  "Zekeriya Harun soyundandır, Zekeriya ona baba gibiydi, mabette onun bakıcılığını yaptı, aynı zamanda eniştesidir" diye bağladılar. Bu bağlantı yöntemlerini görünce "Tamam ya, Meryem tam da Harun'un kızkardeşiymiş" diyesiniz geliyor mu bilemiyorum.
  79. En mantıklısı Taberi'nin tamamen saçmaladığını Hz.Meryem'in tam olarak Harun soyundan geldiğini iddia etmek olurdu. Ancak bunun da sakıncaları var. Yahudiler Davut soyundan bir İsa Mesih beklemektedir. İnciller, İsa'yı Davut'a bağlamak için akla karayı seçerler, isim simülasyonları yaparlar.  Taberi, İsa'yı boşuna Davut'a bağlamaya çalışmıyordu. İnciller, İsa'nın babasını kullanırlar ama müslümanların böyle bir şansı da yok çünkü Meryem Suresi'ne göre Mesih doğduğunda babasızdı. Kolay bir çözümü var, İsa Mesih'i Davut'a bağlama sevdasından vazgeçmek meseleyi çözecektir.
  80. Hz.Harun ile Hz.Meryem'in soykardeşliği/huykardeşliğ/dinkardeşliği meselesine bir ağır darbe de Kuran'dan gelmekte. Ayetteki kızkardeş kelimesi UHTE kelimesidir. Kasas Suresi'nde "UHTE MUSA" der, Tevrat'ta anlatılan Meryem olarak anlamamız gerekir. Meryem Suresi'nde "UHTE HARUN" der, bu sefer İncil'de anlatılan Meryem olarak anlamamız gerekir. İşin ilginç yanı Harun ile Musa özkardeştir.
  81. Bütün bu soru işaretlerine rağmen SOYKARDEŞLİĞİ meselesi ile Muhammed Esed'in her şeyi çözdüğünü zannedenler piyasada mevcut.
  82. Muhammed Esed "Harun ile kurduğumuz soykardeşliğini İmran ile kurabilirsek iş tamamdır" diye düşündü. İmran'ın karısı gebe kalıp Meryem'i doğurmuştu. Başka bir surede de "Meryem binti İmran" (İmran kızı Meryem) diye anılıyordu. "İmran kızı Meryem" hitabını "İmran'ın SOYKIZI Meryem" yaptı. Ama öbür cümle daha da karışıktı. İmran'ın karısının gebeliğini bile anlatıyordu. 
  83. Nasıl olsa kelimelerle oynamaya başlamıştı bir kere. BİNTİ kelimesini SOYKIZI olarak çeviren adam, her şeyi yapabilir. İMRAE kelimesi KADINI demektir, Kuran'da KARISI anlamında kullanılır. "Nuh'un karısı" , "İbrahim'in karısı" , "Firavun'un karısı" , "Mısır Aziz'inin karısı" "Lut'un karısı" gibi tüm kullanımlarda İMRAE kelimesi kullanılır. Dedi ki "Ne malum karısı olduğu, İmran'ın SOYKADINI olabilir" Böylece SOYKADINI adında yeni bir kelime icat oldu.
  84. Birleştirirsek, İMRAE(SOYKADINI) kelimesi ile UHTE(SOYKIZKARDEŞİ) kelimesi ve BİNTİ(SOYKIZI) kelimeleri tam olarak aynı anlama geliyordu. Üç yeni kelime, tek anlam... Üçü de Meryem ile İmran'ı bağlıyordu. Ama esasen üçü de İsa ile Musa'yı bağlıyordu. 
  85. Halbuki Allah ya da Hz.Muhammed, "Meryem binti İmran" demişti, "Daha da anlamadıysan Meryem'in doğumunu da anlatıyorum, bu çocuk İmran'dan" demişti ama kusura bakma ya resulallah o şekilde o taş o delikten çıkmıyordu. Buna mecbur kaldık.
  86. Belki ileride taşı deliğinden daha iyi çıkarabilen birisi bulunur. 
  87. Hiçbirisini kabul etmediyseniz, taşı Kuran çıkarmaktadır. Hz.Muhammed'in Necranlılar ile yaptığı şiddetli tartışmalar sonunda Ali İmran Suresi içinde okuduğu, her devirde her problemde geçerli, İslamiyet'in en büyük savunma felsefesi olan o meşhur ayeti ile son cevabı verelim "Ayetlerin bazıları muhkemdir, bazıları müteşabihtir, hepsini siz anlamazsınız, sadece alimler anlar" (Bkz:Ali İmran/7)
  88. Münkirler der ki "Hz.Muhammed, Sayılar nüshasını da okusaydı, meğer iki Meryem varmış diyecek, hiç bunlar olmayacaktı"

Comments

Popular posts from this blog

Habil ile Kabil

Ellah'a (YHWH-Allah) kurban sunanların ilki Habil ile Kabil'dir. Habil çoban olduğu için hayvan, Kabil (Kayin-Kain) ise çiftçi olduğu için toprak ürünlerini adak olarak Tanrı'ya sunmuşlardır. Ne var ki Tanrı, bitki ürününü kabul etmemiş hayvanı adak olarak kabul etmiştir. (Bkz:Tekvin/4)   Kuran'ın bu hikayeye bir itirazı yoktur (Bkz:5/27-31)   Müminler der ki "Bu hikayeye bakarak kurban olarak hayvan kesilmesi gerektiğini anlayabiliriz" Tevrat'ta yazmayan başka bir hikaye daha yaygındır. Bu hikayeye göre, Kabil'in Habil'i öldürme sebebi, Habil'in evleneceği kadına aşık olmasıdır Muazzez İlmiye Çığ der ki "Sümer mitolojisinde; Çoban Tanrısı ile Çiftçi Tanrısı aynı tanrıçaya aşık olurlar, Tanrıça, Çoban tanrısının ona verdiği ürünleri tercih ederek onunla evlenir" Tevrat'a göre; Kabil Habil'i öldürünce Ellah, ceza olarak Kabil'in tarımla uğraşmasını yasaklar ve onu başka diyarlara sürer.  (Tekvin/4)  Bilim der ki, &qu

Doğuştan Müslümanın Dinini Terk Etme Sebebi

Biz müslümanlar için "Allah" çocukluk kahramanımızdı. Her şeyi yaratan oydu, bizi koruyup gözetlerdi. İyi ve adaletli bir insan olursak ödülü, kötü ve zalim olursak cezayı vaadediyordu. Günlük hayatımıza da faydası vardı. Endişeli olduğumuz anlarda ona seslenince endişelerimiz azalıyordu. Allah, insanlar arasından da bazılarını elçi(peygamber) olarak seçmiş, bir de kitap göndermişti. O kitap, bilmediğimiz ilahi bir dilde yazılmıştı ve raflarımızın en üst katında durmaktaydı. Kimimiz o bilmediğimiz dilin alfabesini öğrenmek için, çarpım tablosundan önce elifba'yı öğrendik. Kimimiz, anlamını bilmediğimiz cümleleri, ayetleri satır satır hatta sayfalar dolusu ezberlemeye çalıştık. Büyüdük, bilim öğrendik ama o kitapta yazana aykırı bir söz söylemememeye dikkat ettik. Sözlerimize kıymet verilsin diye, ayetleri, hadisleri referans göstermeye çalıştık. O kitaptaki namaz, oruç gibi emirleri yerine getirmeyi borç bildik. Ancak şu soruyu aklımızdan geçirmeye dahi korktuk : "Ya